Eskiden, büyüklerden duyduğumda çok garipserdim “Eski günler daha iyiydi” sözünü. Şimdi ise gelen günler geçen günleri aratıyor diye kendi kendime hayıflanıp duruyorum. Bu yazıyı da bu hayıflanmaları sizlerle paylaşmak ve içimi dökmek için yazıyorum.
En başta saygı kavramı kalmadı toplumda. Toplumun çoğunda “hep ben” kavramı etkin. Ben olmazsam herşey biter, ben de olmazsa başka kimsede olmasın, ben hep odak noktası olmalıyım gibi bir ruh hali mevcut. Bireyler karşısındakinin sahip olduğu duruma, makama, yere, elde ettiklerine saygı duymak yerine bunların herbirini nasıl ettiği hakkında dedikodu yapmaktan kendilerini alamıyorlar. Elde edilenlerin, mutlaka uygun olmayan yollara elde edildiği gibi bir kanı hakim toplumda. Bu durum bile toplumun içinde bulunduğu durumu ve paranoyayı anlatmak için yeterli. Eskiden farklı mıydı sanki? diye düşünülebilir. Belki yine aynı düşüncelere sahip insanlar mutlaka vardı ama bugünkü kadar bir paranoya halini almamıştı.
Güven kalmadı hiçbir alanda. Eskiden evimizi, çocuğumuzu vb. birçok şeyimizi etrafımıza emanet edip gözümüz arkada kalmadan gidebilirdik istediğimiz yere. Anneler şöyle nasihat verirdi çocuklarına: “Oğlum ben evde yoksam şu teyzene git orada bei bekle. Başına birşey gelirse şu amcanı arayabilirsin…”. Ya şimdi çocuklarımıza neler söylüyor ve öğütlüyoruz. “Aman benden başkasına gitme, aman başkasının arabasına binme, biri sana yaklaşırsa şöyle davran…”. Evimizi emanet edip gidebileceğiniz insan bulmak çok zor. Komşuluk büyük şehirlerde hemen hemen kalmadı, küçük şehirlerde ise yok olmaya başladı. İleride “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü bir tebessüm olarak hatırlanacak herhalde. Apartmanınızdaki kaç kişiyi tanıyorsunuz sorusuna verceğiniz cevap aslında herşeyi açıklıyor.
Eskiden eğitim vardı. Eğitim ve öğretim gören toplumda üst kademede yer alır diğer insanalara örnek olarak gösterilirdi. Öğretmene saygı vardı. Söyledikleri baştacı yapılır, karşıdan geldiğinde herkes kendine bir çeki düzen verirdi. Dolayısıyla öğretmenlerde de fedakarlık vardı. Şimdi geldiğimiz nokta ortada! Daha ileri gitmemiz gerekirken maalesef her geçen sene daha da geriye gidiyoruz.
Selam vardı, güleryüz vardı. İnsanlar şimdiki kadar çok imkana sahip olmasalar da, şimdiki kadar herşeye kolay ulaşamasalar da varolanla yetinirlerdi. Herkes en azından birbirine bir günaydını esirgemezdi. Birbirini görmezden gelmek için şekilden şekile girmezdi, köşe bucak saklanmazdı!
Yardımlaşma vardı. Muhtaç durumda olanlar daha çok gözetilirdi. Kırmadan dökmeden yardım etmesi bilinirdi. Şimdiki gibi ben yardım yapıyorum diye herkese gösterilmeye çalışılmazdı.
Yazacak o kadar çok şey var ki cümlelere sığmıyor. Şimdi herşeyden şikayet eden ama düzeltmek için kılını kıpırdatmayan bir toplum olduk. Herkes bir başkası yapsın diye bekliyor. İçinde bulunduğum ortamdan basit bir örnek vererek yorumu sizlere bırakmak istiyorum.
Her yıl milyonlarca gencimiz üniversiteleri kazanıyor ve çoğu ailesinden uzakta bir yaşama ilk defa başlıyor. Bir çoğunun ailesinin maddi durumu da maalesef çok iyi değil. Bu gençlerimizin bir kısmının hem ilk heyecan hem de maddi imkansızlıklar yüzünden yanlış yollara saptıklarını, psikolojik olarak zor durumda kaldıklarını görüyor ve duyuyoruz. Peki biz bunlar için ne yapıyoruz veya yapabiliriz hiç düşündük mü? Hemen şu sözleri duyar gibiyim. Devlet var o yardımcı olsun. Peki o yetersiz kalıyorsa ne oluyor. Çocukların bu durumundan faydalanan başka kişiler devreye giriyor ve gençleri etkisi altına alıyorlar. Sonra derseniz durum ortada. Ben ne yapabilirim diyebilirsiniz. Aslında herkesin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Yeter ki istesin ve yeter ki harekete geçsin. Örenğin çok değil herkes aylık 5 lira bir kenara koysa ve bir şekilde gerçekten muhtaç öğrencilere bu burs olarak aktarılsa. Kime güvenelim derseniz, etrafınızda mutlaka hala iyi niyetli ve güvenilir insanlar vardır.
Daha güzel bir Türkiye, daha düzgün bir toplum ve daha güzel yarınlar için haydi bir adım da sizler atın. Başka Türkiye yok!
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE