Keşke övünmenin değil de takdir edilmenin daha önemli olduğunu anlayabilsek…
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Keşke övünmenin değil de takdir edilmenin daha önemli olduğunu anlayabilsek…
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Yardım için uzattığın kaç el,
Seni sırtından vurdu ?
Merhem olduğun kaç yürekle,
Hayatın tarumar oldu ?
Bu sorulara verecek cevabın yoksa,
Sen hiç yaşamamışsın oğul.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
İçi boş şeylerin dışını süsleyerek sunmanız gerçekleri değiştirmez, sadece kendinizi kandırırsınız.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Çevrendeki her insanın hayatına iz bırakacak şekilde hafif de olsa dokunabilmek. Karşılık beklemeden, hissettirmeden ve riyasız…
Ya seni dinlemeden, menfaat uğruna yüzüne kapıyı çarpıp gidenler. Onları kendine dert etmeden, düşünmeden bir kalemde hayatından silmek. Tekrar kapını çaldıklarında hafifçe gülümseyip, çok geç artık demek…
Sana seninle olanlar, seni anlayanlar, senin değerini bilenler yeter. Ya diğerleri dersen zaten hiç yanında değillerdi ki, sadece gücün yanındaydılar…
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Söz, namludan çıkan kurşun gibidir. Bir kere ağızdan çıktımı, geri dönüşü olmaz. Gider ve hedefi tam kalbinden vurur. Kurşun da, namludan çıktığında hiçbir zaman hedefinden sapmaz ve görevini yerine getirir. Söz de öyle olmalı ! Bir kere söylendimi, dimdik hep arkasında durulmalı. Zamana, mekana ve duruma göre eğilip bükülmemeli.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Evlenmeden boşamak, kazanmadan harcamak, acı çekmeden gülüp geçmek kolaydır.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Eğer arkadaşlarınızla ortak bir arkadaşınızdan zarar gördüyseniz ve onlara bu durumu anlattığınızda gerekli desteği alamıyorsanız üzülmeyin. Durumu anlattığınız arkadaşlarınızın size zararı dokunan arkadaşla daha menfaatleri çakışmamıştır. Onlara da iğnenin ucunun az da olsa dokunmasını bekleyin. En ufak bir olayda nasıl feveran ettiklerini göreceksiniz.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Keşke, söylediklerimizin ve sosyal medyada paylaştıklarımızın çok değil yarısını gerçek hayatta uygulayabilsek,
Keşke, ünvan ve mevkinin geçici olduğunun farkında olup, buna göre davranabilsek,
Keşke, herşeyin değerini parayla ölçmesek,
Keşke, sevgimizi de nefretimizi de fazla abartmadan gösterebilsek,
Keşke, az da olsa vicdanımız olsa,
Keşke, sahip olduklarımızı, yediklerimizi herkesin gözüne sokar gibi sosyal medyada paylaşmasak,
Keşke, her konuda fikrimiz olmasa ve sadece bildiğimiz konularda konuşabilsek,
Keşke, bilmiyorum demenin de bir erdem olduğunu kavrayabilsek,
Keşke, daha çok kitap okuyabilsek,
Keşke, sevdiklerimizi daha çok arayabilsek ve “vakit olmuyor” cümlesini hiç kurmasak,
Keşke, menfaatimiz olmadığında da etrafımızdan bir selamı eksik etmesek,
Keşke, söylenen sözlere inanmadan önce bir araştırabilsek ve körü körüne herşeye inanmasak,
Keşke, başkalarını düzletmeden önce kendimizi düzeltmemiz gerektiğinin farkına varabilsek,
Keşke, kaybetmeden anlayabilsek elimizdekilerin değerini,
Keşke, bu dünyada sadece misafir olduğumuzun farkına varabilsek.
Sadece bu kadar değil aslında yazılabilecekler. Daha ne çok keşkemiz var aslında.
Ama, bu kadar keşkenin olduğu bozulmuş bir dünyada hala geleceğe umutla bakabilmek
en büyük güzellik….
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Şöyle bir çevreye baktığınızda, ünvan ve makamını her yerde kullanmaya çalışan ne kadar çok insan olduğunun farkına varabilirsiniz. Asıl olan ne makam ne ünvandır, asıl olan insanlıktır. Ayrıca, makamlar ve ünvanlar sadece çalışılan iş ile ilgili alanlarda geçerlidir. Bunun dışında herkes Ahmet’dir, Hasan’dır, Ayşe’dir, Fatma’dır….
Ecir Uğur Küçüksille
Eskiden, büyüklerden duyduğumda çok garipserdim “Eski günler daha iyiydi” sözünü. Şimdi ise gelen günler geçen günleri aratıyor diye kendi kendime hayıflanıp duruyorum. Bu yazıyı da bu hayıflanmaları sizlerle paylaşmak ve içimi dökmek için yazıyorum.
En başta saygı kavramı kalmadı toplumda. Toplumun çoğunda “hep ben” kavramı etkin. Ben olmazsam herşey biter, ben de olmazsa başka kimsede olmasın, ben hep odak noktası olmalıyım gibi bir ruh hali mevcut. Bireyler karşısındakinin sahip olduğu duruma, makama, yere, elde ettiklerine saygı duymak yerine bunların herbirini nasıl ettiği hakkında dedikodu yapmaktan kendilerini alamıyorlar. Elde edilenlerin, mutlaka uygun olmayan yollara elde edildiği gibi bir kanı hakim toplumda. Bu durum bile toplumun içinde bulunduğu durumu ve paranoyayı anlatmak için yeterli. Eskiden farklı mıydı sanki? diye düşünülebilir. Belki yine aynı düşüncelere sahip insanlar mutlaka vardı ama bugünkü kadar bir paranoya halini almamıştı.
Güven kalmadı hiçbir alanda. Eskiden evimizi, çocuğumuzu vb. birçok şeyimizi etrafımıza emanet edip gözümüz arkada kalmadan gidebilirdik istediğimiz yere. Anneler şöyle nasihat verirdi çocuklarına: “Oğlum ben evde yoksam şu teyzene git orada bei bekle. Başına birşey gelirse şu amcanı arayabilirsin…”. Ya şimdi çocuklarımıza neler söylüyor ve öğütlüyoruz. “Aman benden başkasına gitme, aman başkasının arabasına binme, biri sana yaklaşırsa şöyle davran…”. Evimizi emanet edip gidebileceğiniz insan bulmak çok zor. Komşuluk büyük şehirlerde hemen hemen kalmadı, küçük şehirlerde ise yok olmaya başladı. İleride “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü bir tebessüm olarak hatırlanacak herhalde. Apartmanınızdaki kaç kişiyi tanıyorsunuz sorusuna verceğiniz cevap aslında herşeyi açıklıyor.
Eskiden eğitim vardı. Eğitim ve öğretim gören toplumda üst kademede yer alır diğer insanalara örnek olarak gösterilirdi. Öğretmene saygı vardı. Söyledikleri baştacı yapılır, karşıdan geldiğinde herkes kendine bir çeki düzen verirdi. Dolayısıyla öğretmenlerde de fedakarlık vardı. Şimdi geldiğimiz nokta ortada! Daha ileri gitmemiz gerekirken maalesef her geçen sene daha da geriye gidiyoruz.
Selam vardı, güleryüz vardı. İnsanlar şimdiki kadar çok imkana sahip olmasalar da, şimdiki kadar herşeye kolay ulaşamasalar da varolanla yetinirlerdi. Herkes en azından birbirine bir günaydını esirgemezdi. Birbirini görmezden gelmek için şekilden şekile girmezdi, köşe bucak saklanmazdı!
Yardımlaşma vardı. Muhtaç durumda olanlar daha çok gözetilirdi. Kırmadan dökmeden yardım etmesi bilinirdi. Şimdiki gibi ben yardım yapıyorum diye herkese gösterilmeye çalışılmazdı.
Yazacak o kadar çok şey var ki cümlelere sığmıyor. Şimdi herşeyden şikayet eden ama düzeltmek için kılını kıpırdatmayan bir toplum olduk. Herkes bir başkası yapsın diye bekliyor. İçinde bulunduğum ortamdan basit bir örnek vererek yorumu sizlere bırakmak istiyorum.
Her yıl milyonlarca gencimiz üniversiteleri kazanıyor ve çoğu ailesinden uzakta bir yaşama ilk defa başlıyor. Bir çoğunun ailesinin maddi durumu da maalesef çok iyi değil. Bu gençlerimizin bir kısmının hem ilk heyecan hem de maddi imkansızlıklar yüzünden yanlış yollara saptıklarını, psikolojik olarak zor durumda kaldıklarını görüyor ve duyuyoruz. Peki biz bunlar için ne yapıyoruz veya yapabiliriz hiç düşündük mü? Hemen şu sözleri duyar gibiyim. Devlet var o yardımcı olsun. Peki o yetersiz kalıyorsa ne oluyor. Çocukların bu durumundan faydalanan başka kişiler devreye giriyor ve gençleri etkisi altına alıyorlar. Sonra derseniz durum ortada. Ben ne yapabilirim diyebilirsiniz. Aslında herkesin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Yeter ki istesin ve yeter ki harekete geçsin. Örenğin çok değil herkes aylık 5 lira bir kenara koysa ve bir şekilde gerçekten muhtaç öğrencilere bu burs olarak aktarılsa. Kime güvenelim derseniz, etrafınızda mutlaka hala iyi niyetli ve güvenilir insanlar vardır.
Daha güzel bir Türkiye, daha düzgün bir toplum ve daha güzel yarınlar için haydi bir adım da sizler atın. Başka Türkiye yok!
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE