Kategori arşivi: Genel

ÜNİVERSİTELER VE BUGÜNKÜ DURUMU

Bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm. Yanlış anlaşılmalara sebep olur mu dedim? Ama bugün Serhan Aksoy’un paylaşımından sonra dayanamadım ve içimden geçenleri paylaşayım istedim.
Dün LYS yerleşitrme sonuçları açıklandı ve birçok gencimiz üniversitelere yerleşti. Hepsinde ve aillerinde büyük bir sevinç hakimdir herhalde. Bundan sonra yazacaklarım sadece kendi fikirlerim. Bugünkü durumu ve daha iyiye gitmesi için gerekenleri kendi görüşlerim doğrultusunda anlatmaya çalışacağım.
Geçmişten başlayarak günümüze gelmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Ben 1993 senesinde başladım üniversite sınav serüvenine başladım. O zamanlarda hem üniversite sayısı hem de buna bağlı olarak kontenjanlar bugünkü gibi çok değildi. Sınav ÖSS ve ÖYS olmak üzere 2 basamaklı idi. Tercihler ÖYS sınavına girmeden yapılır ve sınav sırasında teslim edilirdi. Yani sınav sonucunu görmeden kendinizce tercihlerde bulunurdunuz. Şartlar bu zamana göre daha zor ve üniversite okumak gerçekten değerliydi.
Son 10-15 yıl içerisinde ülkemizde çok sayıda üniversite açıldı. Bu üniversitelerde bölümler, bu bölümlerdeki kontenjanlar hiçbir planlama olmaksızın devamlı artırıldı. Bu artırma yapılırken yeterli hoca olup olmadığı, fiziki imkanlarının yeterli olup olmadığı, verilecek eğittim kalitesinin nasıl olacağı, bu bölümlerdeki mezunların iş alanlarının olup olmadığı vb. gibi birçok kriter pek de dikkate alınmadı. Amaç daha çok kişiyi üniversite mezunu yapmaktı. Peki gerçekten bu kadar çok üniversite mezununa ülkenin ihtiyacı var mıydı? Varsa, acaba gerçekten bir planlama yapılarak ihtiyaç olan bölümler mi açıldı? Bu üniversiteler açılırken mezunların iş olanakları düşünüldü mü? Bu soruların hepsi cevapsız. Ya da ben şimdiye kadar bir cevap göremedim.
Daha önce bir yazımda da belitmiştim. Bu ülkede her çeşit işte çalışacak insana ihtiyacımız var. Bunu da “Ağaç yaşken eğilir” atasözünden yola çıkarak, genç yaşta çocuklarımızın ilgi alanlarını belirleyerek, onaları bu ilgi alanlarına yönlendirerek ve bu konuda meslek sahibi yaparak başarabiliriz. İnsanları 22 yaşına geldikten sonra bir meslek sahibi yapmak neredeyse imkansız. Şu andaki sistemde de bunun sonuçlarını görüyoruz. Binlerce diplomalı işsizie sahibiz.
Bir başka sorunumuz gençlerimizi üniversitelerde istedikleri alanlara yerleştiremiyoruz. Geçen sene 1. sınıfataki öğrencilerimize “Kaç kişi bu bölüme isteyerek geldi ?” sorusunu yöneltmiştim. Bu soruya gelen cevap gerçekten dikkat edilecek kadar ilginçti. 80 kişilik sınıfta 3 ya da 4 kişi “Bilgisayar Mühendisliği” bölümüne isteyrek geldim cevabı vermişti. Bu da düşünülmesi gereken bir nokta. Peki bu öğrenciler nasıl bu bölüme gelmişti? Ya ailelerin baskısı ile ya da hiçbir yer olmazsa bari Bilgisayar Mühendisliği olsun düşüncesi bu durumun oluşmasında etkiliydi. Bunu bugün bölümdeki bir öğrencimizden duyduğum bir cümle de doğrular nitelikteydi. Öğrencilerimizden birinin neden bu bölümü seçtin sorusuna verdiği yanıt aynen şu olmuş.”Ben aslında Tarih istiyordum. Ama annem sen Bilgisayar Mühendisliği seç daha çok iş bulma imkanı bulursun dedi”. Bu durumdaki bir öğrenciden nasıl verim alırsınız?
Burada şu durum da dikkati çekmeli. Kontenjanlar çok fazla. Benim bölümüm 72 Normal 72 II. öğretim öğrencisi alıyor. Bu sayılara yatay geçiş, dikey geçiş ve yabancı uyruklu öğrenci sayıları dahil değil. Bu kadar öğrencinin olduğu bir sınıfta öğrencilere ne kadar iyi bir uygulamalı eğitim verilebilir, bunu sizlerin takdirine bırakıyorum. Bu konuda acil olarak YÖK’ün önlem alması gerekiyor.
Bu kadar çok mezunun olduğu bir durumda bence artık öğrenciler üniversiteden mezun olduğunda ünvan almamalılar. Özerk yeterlilik kurumları açılmalı. Öğrenciler mezun olduklarında bu kurumlarda sınava alınmalılar ve eğer bu sınavlarda başarılı olurlarsa ilgili ünvan kendilerine verilmeli. Aksi durumda, şu anki durum sürdürülebilir görünmüyor maalesef.
Son olarak şunu da söylemeden geçmenin hata olacağını düşünüyorum. Şu andaki bakış açısıyla gidildiğinde birçok üniversitenin önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde kontenjanlarını dolduramayacağını düşünüyorum. Çünkü, artık öğrenciler seçici olacak ve üniversitelerin imkanlarını ve eğitim kalitesini sorgulamaya başlayacak. Bu durumda üniversiteler artık piyasaya yönelmeli, şirketler ile beraber projeler geliştirmeli, şirketlerin onlara gelmesini beklemeden onlar şirketlere gitmeli, şirketleri bünyesindeki teknokentlere çekmek için onlara fırsatlar sunmalıdır.
Ecir Uğur Küçüksille

İnsanoğlu!

İnsanoğlu ne kadar ilginçtir! Küçükken büyümek, büyüdüğünde küçülmek ister. Sanır ki, büyüdüğünde herşey toz pembe olacak. Herşeyin farkına vardığında, çok geçtir geri dönmek için. Anlar ki , büyüdükçe düşünceler büyür, hayaller büyür, stresler büyür, sorumluklar büyür, dertler büyür…

OLMAYAN EĞİTİM SİSTEMİMİZ VE SORUNLARI

Başlık size çok saçma gelmiş olabilir! Olmayan sistemin sorunu mu olur? diye sorabilirsiniz. Ama cevap zaten sorulan soruda gizli. Eğitim sistemimiz yıllardan beri o kadar çok değişikliğe uğradı ki, sistem demeye bin şahit lazım. E hal böyle olunca da sorunlar hiç eksik olmuyor.
Aslında en büyük ve önemli sorunumuz Milli Eğitim Bakanlığı’nın siyasetin içerisinde olmasından kaynaklanıyor. Her ikitdar değişiminde veya bakan değişikliğinde yer yerinden oynuyor ve bir çok değişiklik yapılıyor. Bu durum da daha bir sistem oturmadan yenisinin uygulanmasını zorunlu kılıyor. Yani aynı okul içerisinde farklı sistemler ve uygulamalarla yetişen bir neslimiz oluyor. Burada en büyük darebeyi alan da öğrenciler ve öğretmenler oluyor. Yaklaşık 17 yıldır eğitim camiasının içerisinde bulunan bir insan olarak birçok öğrencimden “Bu değişiklikler de hep bizi buluyor” cümlesini duymuşumdur. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı siyasetten ayrı bağımsız bir kurum olmadığı sürece devam edecektir.

İkinci sorunumuz da herkesi doktor, mühendis, bilim adamı vb. olarak yetiştirmeye çalışmamız. Her ebeveynin (buna ben de dahilim) en büyük hayali, çocuğunun okuması ve yukarıda ismini yazdığım veya yazamadığım mesleklerden birine sahip olmasıdır. Burada gözden kaçan büyük bir nokta var. Acaba bu ülkedeki herkes yukarıdaki mesleklere olsa ülkenin durumu ne olurdu? Bu ülke sadece bu mesleklere sahip insanlara mı ihtiyaç duyuyor? Bu sorulara şu ana akadar hiç cevap aranmadı ve şu anda bu duruma bir çözüm bulunacağına dair bir belirti de yok. Şu andaki hedef herkesi bir şekilde üniversite mezunu yapmak.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi maalesef iyi yönlendiremiyoruz. Onlardan çok ebeveynler olarak biz hırslıyız. Onları bir yarış atı olarak görüyoruz ve bir kurstan diğerine sürüklüyoruz. Onlara dört şıktan birinin daha kolay nasıl seçileceğini öğretmeye çalışıyıruz. Düşünmeyi ve muhakemeyi öğretmiyoruz. Üstüne bir de belki hiç yetenekleri olmayan ve istemedikleri mesleklere yönelmelerini istiyoruz. Sonuş bir çok durumda hüsran tabiki. Bütün bunlar olurken devlet hiç bir zaman bize dur demiyor. Niye dur desin ki? Dur demeli aslında. Bizi yönlendirerek çocuğumuzun yetenekli olduğu alanı bize göstermeli ve eğer istediği alanda yeteneği olmadığı belirlendiyse o alanda meslek edinmesi için eğitim almasını sağlamalı.

Bu noktada mesleki ve teknik eğitim çok önemli bir yerde. Maalesef kendi ellerimizle meslek liselerini de bitirdik. Bugün meslek liseleri eski özelliklerini maalesef kaybetti. Eskiden sınavla girilen bu liselere (bu arada ben de bir teknik lise mezunuyum), şimdi hiçbir emek sarfetmeden girmek mümkün. Eskiden üniversite sınavındaki başarı oranı yüksek olan bu liselerin, bugün başarı oranları çok düşük. Bu bağlamda varolan görevlerini yerine getirmekten yani sanayiye ara eleman yetiştirmekten çok uzaktalar.

Günümüzde üniversite mezunu olmanın bir anlamı kalmadı. Çünkü etrafımıza baktığımızda birçok kişinin üniversite mezunu. Sonuç olarak birçok üniversiteli işsize sahibiz. İnsanlar haklı olarak iş de beğenmiyorlar. “Ben bu kadar sene bu işi yapmak için mi okudum ?” diyorlar.

Peki bütün bunlar yakında çözülür mü? Bu pek de mümkün görünmüyor. Daha iyi ve bir sisteme sahip eğitimin olduğu Türkiye dileğiyle!!!

Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE

Ebeveynler ve Çocukları

ocuklarınızın yaşayacakları hayatı içi su dolu bir kova gibi düşünün. Sizin beklentiniz, çocuğunuzun bu su dolu kovayı bir ömür boyu hiç eksiltmeden taşımasıdır. Bu nedenle, çocuğunuzun hiçbir zaman bu kovayı tek başına taşımasına izin vermek istemezsiniz. Hep bu kovadan eksilecek bir su damlasının bile onun hayatını olumsuz etkileyeceğini düşünür ve bir ucundan tutarak destek olmaya çalışırsınız. Aslında onlara iyilik değil kötülük yapmış olursunuz. Bırakın, o kovadaki su zaman zaman dökülsün. Dökülsün ki hayatta kaybedecekleri şeylerin geri gelmeyeceğini öğrensinler. Öğrensinler ki bir daha aynı nedenle hiç su dökmesinler.

Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE

Ertelenmiş Hayatlar

Hep erteleyerek yaşıyoruz hayatımızı. Bir kısmında ailemiz ve çevre bu durumda etkili olurken büyük bir kısmında ise kendimiz etkiliyiz.

Çocuklukla başlıyor ertelemeler hayatımızda! Çocukluk hayatımızın belki de en temel noktası. Öğrenilen hiçbir şeyin ömür boyu unutulmadığı ve yine bir ömür boyunca uygulandığı dönem. Ama bu dönem çocuk daha öğrenmesi için önünde çok uzun bir zaman var diyerek ötelenir aileler ve çevreler tarafından hayatta. Oysa yapılan yanlışlar çocuğun yaşına uygun olarak uyarılarak ve doğru davranış karşısında da ödüllendirilerek öğretilse yaşam boyunca kaybedilmeyecek davranışlar olur hayatta. Bu durum “Ağaç yaşken eğilir” sözünde ne kadar da güzel özetlenmiş aslında.

Sonra gençlik geliyor hayatımızda. Gençlikte de öteliyoruz birçok şeyi. En başta çalışıp hayatımızı şekillendirecek şeyleri öğrenmeyi öteliyoruz. Oysa hayatın temelleri gençlikte atılıyor. Bu yaşta elde edilecek tecrübeler ileride yaşayacağımız hayatın kalitesini ne kadar da çok etkiler. Ama bunlar bilinmesine rağmen gençliğin verdiği rahatlık ve özgürlük hevesi ile hep erteleriz öğrenmeyi ve çalışmayı. Nasıl olsa önümüzde çok uzun bir hayat vardır ve her şey zamanı gelince yaşanacaktır! Çevremizde bugün çok duyduğumuz “Genç yapacak tabi” sözüyle destekler bizi.

Sonra olgunluk geliyor hayatımızda. Bu yaşta da kariyer ve is uğruna ailemizi ve ebeveynlerimizi erteleriz. Birçoğumuz onlar için canlarımızı verebileceğimiz çocuklarımız için hiç vakit ayırmayız. Her akşam aynı bahane vardır dilimizde “Çok yorgunum”. Eşlerimizle çok az şey paylaşırız. Anne ve babamızı ziyaret etmek ve telefonla aramak için hiç vaktimiz olmaz. Bir gün sohbet ortamında bir büyükten duyduğum söz bu durumu çok da iyi özetliyor aslında.”Ben çocuklarımın nasıl büyüdüklerini hiç görmedim.”

Aslında zaman olarak bizlere uzun gelen ama bir su gibi akıp geçen hayatı hep erteleyerek ve sonra da kaybettiklerimize üzülerek geçiriyoruz.

Her anı zamanında doğru yaşanmış ve ertelenmemiş bir hayat dileğiyle……

Ecir Uğur Küçüksille

Merhaba

Yeni yılın son günüyle beraber blog sitemi açtığım için çok mutluyum. Bu sitede sizlere .net, java,veritabanı yönetim sistemleri ve teknolojideki yeni gelişmeler hakkında bilgiler vermeye çalışacağım.

İlk yazımda görüşmek üzere, sizlere mutlu bir yıl, sağlık ve mutluluk dolu günler diliyorum.

Update 14.11.2021

Diyerek başladığım yolculuğa duygularımı ifade etmeye çalıştığım şiirlerimle devam ediyorum…

Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE