İçi boş şeylerin dışını süsleyerek sunmanız gerçekleri değiştirmez, sadece kendinizi kandırırsınız.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
İçi boş şeylerin dışını süsleyerek sunmanız gerçekleri değiştirmez, sadece kendinizi kandırırsınız.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Ben mi yaşlandım!
Yoksa aynalar mı küskün bana?
Bilmem neden, yüreğimdeki bu kargaşa.
Oysa hep güzel şeyler söylediler bugüne kadar bana.
Yok diyorlar artık o gür saçların,
Olanlar da kar beyaz, yaşlandın.
Hele o alnındaki kırışıklıklar,
Simgesi sanki yaşadığın acıların.
Oysa daha ne çok şey yapacaktın,
Yıllar su gibi akıp geçti anlamadın.
Zaman zaman sana hatırlattılar ama,
Daha çok var dedin, arkaya attın.
Yakıştıramıyorsun kendine değil mi aynaların anlattıklarını ?
Yok, olmaz, ben olamam diyorsun.
Ama aynalar yalan söylemez!
Sen de çok iyi biliyorsun.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Yusuf doğumhane kapasında bir oraya bir buraya gitmektedir. çok heyecanlıdır. Bu sırada haberi alanlar birer birer hastaneye gelmeye başlamışlardır. Yusuf’un bir yandan da her gelen’in sorularını cevaplamaktadır. Herkesin aklındaki soru bebeğin engelli olup olmadığıdır. Ceren ve Yusuf yaşadıklarından sonra olabilecek herşeyi kabullenmişlerdir. Derken, içeriden hemşire çıkar ve Yusuf’a bir erkek çocuk babası olduğu haberini verir. Yusuf’un ilk sorusu “Eşim ve bebeğim sağlıklı mı?” olmuştur. Hemşireden gelen “Evet Yusuf Bey” cevabı içini rahatlatmıştır. Yakınları da bu cevapla derin bir oh çekmiştir. Selma Hanım da sevinmiştir ama her zamanki mağruru duruşundan ödün vermeden çok soğukkanlı bir şekilde bebeği görmeyi beklemektedir.
Ceren ve bebek odaya alınırlar. Bebek Ceren’in kucağına verilince gözlerinden yaşların süzülmesine engel olamaz. Yaşadıkları aklından geçer ve bebeğini sağlıklı bir şekilde kucağına alabildiği için Allah’a şükreder. Herkes bebek ve Ceren ile ilgilenmekte, Yusuf’u t tebrik etmektedir. Selma Hanım ise hala bebeğin sağlıklı olduğuna inanamamakta bebeği kucağına almak için can atmaktadır. Nihayet bebeği kucağına alır ve her tarafını şöyle bir inceler. Kendi gözleriyle gördükten sonra bebeğin sağlıklı olduğuna inanır .
Ceren ve bebek taburcu olurlar. Artık Ceren ve Yusuf için yepyeni bir dönem başlamıştır. Sıra bebeğe isim koymaya gelmiştir. Her ikisi de yaşananların arasında bu konuyu hiç konuşmamışlardır. Tek dilekleri bebeklerini sağlıklı bir şekilde kucaklarına almaktı. Selma Hanım, doğrudan söylemese de laf aralarında Yusuf’un babasının isminin koyulmasını istediğini hissettiriyordu. Yusuf ve Ceren oturup konuştular. Sorun yaşamak istemiyorlardı. İsim sonuçta bir boncuktu, Yusuf’un babasının ismini koyamaya karar verdiler. Bebeğin ismi Mehmet olmuştu. Selma Hanım bu haberi alınca çok mutlu oldu.
Yusuf ertesi gün bebeğin nüfus cüzdanını çıkarmak üzere evden çıktı. İçi içine sığmıyordu çok heyecanlıydı. Yolda giderken bir düşündü, bu bebek ona uğur getirecekti. Bu nedenle ona ikinci bir isim koymalıydı. Bu isim de Uğur olmalıydı. Önce, Ceren’le bir konuşsam mı acaba diye düşündü. Sonra, gerek yok dedi kendi kendine, bu bebek onlara uğur getirecekti ve ikinci ismi Uğur olmalıydı. Nüfus Müdürlüğü’ne girdi ve bebeğin ismini Mehmet Uğur olarak yazdırdı. Eve döndüğünde, Ceren’e çıkardığı nüfus cüzdanını uzattı. Ceren eline aldı baktı ve geri verdi. Yusuf “Farketmedin mi ?” diye sordu Ceren’e. Ceren “Neyi ?” diye sordu. Yusuf “İkinci ismi var oğlumuzun” dedi. Ceren şaşırmıştı. Yusuf heyecanlı bir şekilde sebebini anlattı. Hoşuna gitmişti Ceren’in, ayağa kalktı ve sarıldı Yusuf’a.
Mehmet Uğur’u ziyarete gelen o kadar çoktu ki nefes almaya vakitleri kalmıyordu. Her gelenle Selma Hanım da geliyor ve denetimi elden bırakmıyordu. Bu arada Ceren ve Yusuf Selma Hanım’ın bir davranışından çok rahatsızlardı. Selma Hanım Ceren’in hamileliği sırasında yayılan çocuk engelli doğacak söylentilerinden çok rahatsızdı. Bebek engelsiz doğunca bunu her gelene ispat etmek gibi bir görev yüklemişti kendine ! Ziyarete biri geleceğinde bebeği çıplak halde bir battaniye üzerine yatırıyor ve kendine göre gelenlere bebeğin sağlıklı olduğunu gösteriyordu. Misafirler gördükten hemen sonra da bebek hemen giydiriyorlardı. Bu durum hem Ceren hem de Yusuf’un mahcup olmasına neden oluyordu. Birkaç defa ikisi de durumu Selma Hanım’a açmış ve artık yapmamasını söylemişti. Ama Selma Hanım onlara tamam dese de her ziyaretçi gelişinde aynı işi yapmaya devam ediyordu.
Yusuf çok üzülür. Artık hayatında yeni bir sayfa açılmıştır. Yediklerine ve yaşamına dikkat etmek zorundadır. Çünkü, düşünmesi gereken bir eşi ve doğacak çocuğu vardır. Tüm bu düşüncelerle eve giden Yusuf sonucu Ceren’le paylaşır. Ceren üzülse de Yusuf’a moral verir ve beraberce bütün bunların üstesinden gelebileceklerini anlatır. Selma Hanım da durumdan haberdardır fakat, davranışlarında en ufak bir değişiklik yoktur. Yaptıklarıyla Yusuf ve Ceren’in hayatlarını çekilmez hale getirmeye devam etmektedir. Ceren Yusuf’u çok sevmesine rağmen, bazen dayanamakta ve ailesinin evine dönmeyi aklından geçirmektedir. Bir gün bu düşüncesini annesine açar. Fakat, hiç ummadığı bir tepki alır. Annesi, bu sözü bir daha duymak istemediğini, babasının duyması halinde daha çok kızacağını ve baba evinden bir defa çıktıktan sonra geri dönmesinin artık mümkün olmadığını söylemiştir. Ceren, bu hayatta tek güvencesinin Yusuf olduğunu artık anlamıştır.
Ceren hamileliğinde de raht edememiş, ağır hafif demeden her işi yapmak zorunda kalmıştır. Bu işlere vücudu daha fazla dayanamamış, hastalanmıştır. Ceren hastalıktan korkmamakta ama hamileliği dolayısıyla ilaç almak zorunda kalmaktan korkmaktadır. Yusuf Ceren’i bir doktora götürür. Doktor bir teşhis koyar ve çocuğa zarar vermeyecek ilçaları vererek Ceren’i evine gönderir. Ceren’in içi yine de rahat değildir. Ya çocuk aldığı ilaçlar yüzünden zara görürse, düşüncesini aklından atamamaktadır. Yusuf’un da telkinleri ile ilaçları almaya başlar. Fakat, üç dört gün geçmesine rağmen hastalığında bir düzelme olamamıştır. Her ikisi de endişelidir. İldeki birkaç doktora daha giderek bir teşhis koyulmasını ve tedavi olmasını beklerler. Ama nafile Ceren iyileşmek yerine daha da kötü olmaktadır. Son gittikleri doktor, burada bir teşhis koyulmasının imaknsız olduğunu ve Ankara’ya gitmeleri gerektiğini söyler. Durumun beklediklerinden de kötü olduğunu anlarlar ve hemen Ankara’ya gitmeye karar verirler.
Yalnız bir sorun daha vardır. Ceren artık hamileliğinin son aylarındadır ve yolculuk yapması tehlikelidir. Üstelik hastadır da. Yusuf, arkadaşlarından arabası olan birine rica eder ve onları Ankara’ya götürmelerini ister. Neyse ki bu dünyada hala iyi insanlar vardır. Yusuf’un arkadaşı onları Ankara’ya götürmeyi kabul eder. Ankara’dan yine tanıdıklar vasıtası ile bir doktordan randevu alınır ve yola çıkılır. İkisi de çok düşüncelidir. Yusuf ne eşine ne de çocuğuna zarar gelmesini istememektedir. Ceren’in de kafası karmakarışıktır. Bütün bu zor günlerde bile her ikisi de yalnızdır. Ne Selma Hanım ne de Ceren’in ailesi onlarla Ankara’ya gelmeyi kabul etmiştir. Selma Hanım’ın zaten dünya umurunda değildir. Ceren’in annesi de babasının hastalığı dolayısıyla gelemeyeceğini söylemiştir.
Altı yedi saatlik yol sanki hiç bitmeyecek gibi gelmiştir her ikisine de. Sonunda Ankara’ya varmışlardır. Yalnız, randevu ertesi gündür. Ankara’da yer ayırttıkları Öğretmenevi’ne giderler. Yorulmuşlardır ve dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Ceren kafasını yastığa koyar koymasına ama gözüne uyku girmemektedir. Yusuf da Ceren’i etkilememek için gözlerini yummuş uyur gibi yapmaktadır. Zor da olsa sabah olur ve doktora giderler. Doktor kısa bir muayeneden sonra tahlil ve röntgen ister. Öğleden sonra tahil ve röntgen sonuçları çıkmıştır. Doktor tetkik sonuçlarını kısa bir süre inceledikten sonra Ceren’e dönerek hastalığının tedavisi için hastaneye yatması ve kortizon kullanması gerektiğini söyler. Ceren’in dünya başıan yıkılmıştır. “Ama nasıl olur doktor bey ?” cümlesi ağzından çıkıverir. Doktor onu anladığını ama bundan başka çaresinin olmadığını söyler. “Ya çocuk?” diye sorar her ikisi de. Doktor tekrar ilacı kullanmak zorunda olduklarını söyler ve çocuk konusunda bekleyip görmekten başka çarelerinin olmadığını söyler. Ceren için çok daha zor günler başlamıştır. Hem yalnız başına hastanede kalmak zorundadır hem de çocuğuna nasıl bir zarar vereceğini bilmeden kortizon almak zorundadır. Ceren’i 6 hastanın yattığı bir odaya verirler. Ceren psikolojik olarak da çökmüş durumdadır. Her gün gizli saklı hastane köşelerinde ağlamaktadır. Yusuf her gün hastaneye gelerek ona destek olmaya çalışmaktadır. İkisi de perişan durumdadır.
Ceren hastanedeki insanlarla konuştukça morali daha çok bozulmaktadır. İnsanlar Ceren’e tedavide kullandığı kortizonun bebeğini etkilediğini söylemektedirler. Bu durum Ceren’i daha da zor duruma sokmaktadır. Son olarak birkaç doktor da çocuğun engelli doğabileceğinden bahsetmişlerdir. Ceren hergün dua etmekte, çocuğu ve kendisi için Allah’tan yardım istemektedir. Bu arada doğum da yaklaşmıştır.
On günlük bir tedavi sonucunda Ceren iyileşmiş ve hastaneden taburcu olmuştur. Yusuf ve Ceren tedavi olmaktan mutludurlar. Fakat, bebeğin engelli doğup doğmayacağı endişesi ile yaşamaktadırlar. Yaşadıkları ile dönerler. Ceren bir yandan yatıp dinlenmekte bir taraftan da geçmiş olsun ziyaretine gelen insanları ağırlamaktadır. Ceren’in çilesi bitmemiştir.
Soğuk bir kış günü Ceren’in sancısı tutar. Yusuf apar topar Ceren’i hastaneye yetiştirir. Beklenen gün gelmiştir ve artık akıllardaki soru işaretleri cevap bulacaktır.
SEN BENİ HİÇ TANIMAMIŞSIN
Önce, yüz çevirdin bana,
Kafanda kurduğun oyunlarınla.
Sonra, atıp tuttun hep hakkımda.
Susup boyun eğecek mi sandın ?
Sen beni hiç tanımamışsın.
Hep evet diyorlar etrafındakiler sana,
Alışmışsın hep haklı olmaya !
Çok konuşup boş konuşup,
Sorun yaratarak bana.
Gelip biat eder mi sandın ?
Sen beni hiç tanımamışsın.
Etrafında birkaç dalkavuk,
Sen susuyorsun,
Onlar konuşuyor abuk sabuk.
Sanıyorsun işin içinden sıyrılıyorum çabuk.
Safım ama aptal değilim, yanılıyorsun.
Sen beni hiç tanımamışsın.
Oturduğun koltuğa güveniyorsun,
O koltuktan kimler gelip geçti düşünmüyorsun.
Koltuğuna saygı gösterenlere inanıyorsun.
Beni de onlardan mı görüyorsun ?
Sen beni hiç tanımamışsın.
Sanır mısın beni yıldıracaksın ?
Sanır mısın korkutup kaçıracaksın?
Sanır mısın hep konuşarak susturacaksın ?
Sen beni hiç tanımamışsın.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE
Yusuf, son yaşananlardan sonra Ceren’e hak vermeye başlar. Bir taraftan da annesine haksız olduğu konuları nasıl söyleyeceğini kara kara düşünmektedir. Selma Hanım, öyle söylenenleri kabul edip oğluna hak verecek bir yapıya sahip değildir. Yusuf, annesinin vereceği tepkinin altından kalkamayıp daha çok üzüleceğinden korkmaktadır. Yani iki arada bir derede kalmıştır. Ama şunu anlamıştır. Bu hayatta kendisine Ceren’den başka destek olacak kimse yoktur. Bütün bu sorunlar yetmezmiş gibi Ali’nin sorunları ile de ilgilenmektedir. Annesi her şeyden elini ayağını çekmiş, bütün sorumluluğu Yusuf’a bırakmıştır.
Yusuf bir akşam eve dönerken yine annesine uğradığında bütün cesaretini toplayıp konuyu açar ve olanlardan rahatsız olduğunu annesine anlatır. Anlatırken annesinin yüz ifadesini de arada kontrol etmektedir. Selma Hanım hiddetlenmekte ama Yusuf’un sözünü bitirmesini beklemektedir. Yusuf sözünü bitirir bitirmez annesinin sesi bütün odada yankılanır.
“Seni bu yaşa kadar ben getirdim. Hem annen hem baban oldum. Şimdi senin söylediklerin de ne böyle. Benim her dediğime evet demek ve yapmak zorundasın. El kızının yanında bana bir laf söyle de ondan sonra olacakları gör”
Bu sözler Yusuf’u aslında şaşırtmamıştır ama yine de çok yıpratmıştır. Hem üzülür hem de başını öne eğerek evin yolunu tutar. Dokunsalar ağlayacak durumdadır. Ama Ceren’e bunu belli etmek istemez. Eve vardığında hiçbir şey olmamış gibi davranır. Ceren’e karşı tavırları eski haline dönmüş hatta daha da iyi olmuştur. Ceren de bu durumdan çok mutludur.
Hayat devam ederken, Ceren ve Yusuf aldıkları bir haberle sevinçten havalara uçarlar. Ceren anne Yusuf baba olacaktır. Bu haberi, önce aileleriyle sonra da sevdikleriyle paylaşırlar. Ceren’in içi kıpır kıpırdır. Artık daha dikkatli davranmakta ve kendini işlerde fazla zorlamamaktadır. Yusuf da iyice tembih etmiştir. Selma Hanım, torunu olacağına sevinse de davranışlarında hiçbir değişiklik olmamıştır. Sanki Ceren hamile değilmiş gibi ondan yapamayacağı işleri yapmasını istemektedir. Yusuf bu konuda annesini uyarmıştır. Ama, annesi sanki kendisine bunlar hiç söylenmemiş gibi davranışlarını devam ettirmektedir. Yusuf ablasına durumu anlatarak yardım ister. Annesi ile konuşmasını ve onunla daha fazla ilgilenmesi ricasında bulunur. Aldığı cevap Yusuf’un bir kez daha yıkılmasına neden olmuştur. Ablası da annesini haklı görmekte ve davranışlarını normal karşılamaktadır.
Hayatı, yaşadıkları karşısında adeta zindana dönen Yusuf’un sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır. Çok fazla ağzı kurumaktadır. Ayrıca iştahsızlık çekmekte ve çabuk yorulmaktadır. Yusuf bunların yaşadığı olaylardan kaynaklandığını düşünmektedir. Ceren, Yusuf’un bu durumunu fark etmiş ve Yusuf’u doktora gitmesi konusunda uyarmıştır. Yusuf Ceren’e de sebebinin yaşadıkları olduğunu ve aldırmamasını söylemiştir. Ama haftalar geçmesine rağmen Yusuf’un durumunda bir değişiklik olmamıştır. Ceren’in de ısrarlarıyla Yusuf doktora gitmeye karar verir ve randevu alır. Doktor Yusuf’u muayene eder ama bir teşhis koyamaz. Ertesi gün aç gelip kan ve idrar tahlillerini vermesini ister. Ceren evde heyecanla Yusuf’tan gelecek haberi beklemektedir. Yusuf eve geldiğinde Ceren heyecanla “Ne oldu?” diye sorar. Yusuf doktorun teşhis koyamadığını öğrenince Ceren’in aklına bir kurt düşer. Hem hamiledir hem de Yusuf’un durumuna üzülmektedir. Ertesi gün erkenden Yusuf hastaneye gider, tahliller için gerekli kan ve idrarı verir. Kendisine öğleden sonra gelmesi için randevu verilir. Yusuf ve Ceren heyecanla çıkacak sonucu beklemekte, iyi haberler almak için dua etmektedirler. Yusuf randevu saatinde doktora gider ve beklemediği bir haber alır. Yusuf şeker hastalığına yakalanmıştır. Yusuf, doktora sebebini sorduğunda, doktor ilk olarak ailesinde bu hastalığa sahip birisinin olup olmadığını sorar. Evet cevabı alan doktor, daha çok irsi olmakla birlikte yaşanan stresin de bu hastalığı tetiklediğinden bahseder. Doktor, Yusuf’a bir diyet listesi verir. İki hafta bu diyeti yapmasını ve tekrar kontrole gelmesini söyler. Yusuf duruma çok üzülmüştür. Bir de Ceren hamiledir ve bu haberi ona nasıl verecektir. Bu düşüncelerle eve giden Yusuf, Ceren’i karşısına alıp durum anlatır. Ceren’den sakin olmasını ister ve iki hafta sonraki randevuda her şeyin netleşeceğini söyler. Ceren adeta yıkılmıştır. Ama dik durmak ve çocuğunu düşünmek zorundadır. Hem şeker hastalığı tedavisi olmayan bir hastalık değildir.
İki hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Yusuf tekrar doktora gider ve tahlillerini yaptırır. Sonuçta beklenen değişiklik olmamıştır. Doktor Yusuf’a artık ilaç kullanarak hayatına devam edeceği haberini verir.
Artık Yusuf, her akşam eve gelirken annesine mutlaka uğramaktadır. Onunla biraz vakit geçirdikten sonra eve gelmektedir. Bu durum Ceren’i rahatsız etse de Yusuf’u anlamaya çalışmakta, bu konuyu sorun haline getirmemektedir. Birkaç ay sonra, Yusuf’un hareketlerindeki değişiklik Ceren’i rahatsız etmeye başlar. Yusuf, her şeyden şikayet etmekte ve Ceren’i daha önce sorun olamayan konularda eleştirmektedir. Bu durum Ceren için dayanılmaz bir hal almıştır. Bir gün oturup Yusuf’la konuşmak ister. Yusuf akşam eve geldiğinde, akşam yemekten sonra onunla konuşmak istediğini söyler. Yusuf öyle umursamaz bir tavırdadır ki “Konuşacak ne var ki ?” diye cevap verir. Bu Ceren’i hem üzer hem de sinirlendirir. Ne olursa olsun akşam Yusuf’la konuşmaya karar verir. Yemekten sonra bir Türk kahvesi yapar ve oturma odasında Yusuf’la konuşmaya başlar. Ceren’in şikayetlerine Yusuf tatmin edici cevaplar verememektedir. Hep konuyu annesine getirmekte, onun yalnız olduğundan ve onunla daha çok ilgilenmeleri gerektiğinden bahsetmektedir.
Ceren bu konuşmadan sonra sorunun kaynağını anlamıştır. Selma Hanım Yusuf’un kendisini her ziyaretinde Yusuf’u doldurmakta o da annesine hayır diyememektedir. Ceren nasıl bir yol izlemelidir ? Bu soru haftalar boyu Ceren’in kafasını kurcalar. Olayın taze olduğu ve Yusuf’un huyuna giderse sorunun kolaylıkla çözülebileceği kanaatine varır. O da her gün olmasa da iki günde bir Selma Hanım’a uğramaya ve onun halini hatırını sorarak hem Yusuf’un hem de annesinin gönlünü hoş etmeye çalışır. Ama Selma Hanım, Ceren’e bazen açıkça bazen de laf arasında mutlaka bir söz söylemekte ve Ceren’i çok üzmektedir. Ceren, her seferinde saygısından bunları içine atmakta ve Yusuf’a da bu konu hakkında hiçbir şey söylememektedir. Ceren genç yaşta yaşadıkları ile iyice karamsarlığa düşmüştür. Birkaç defa bu durumdan kendi ailesine bahsetmiş ama onlardan da gerekli desteği görmemiştir. Bu durum Ceren’i daha çok karamsarlığa sürüklemiştir.
Kimseden fayda olmadığını gören Ceren, hala iyi niyetle bir şeyler başarabileceğine inanmaktadır. Bütün bu olaylar yaşanırken, bir akşam Yusuf hafta sonu Ali’nin okuldan izinli olarak geleceği haberini verir Ceren’e. Selma Hanım, Ali’nin geldiği gün akşam yemeğinde hep beraber olmaları için Yusuf ve Ceren’i davet eder. Yalnız, Ceren’in de mutlaka sabahtan gelmesini ve yemek hazırlığına yardım etmesini ister. Ceren istemeyerek de olsa o gün sabahtan yardıma gider. Yine istemediği sözler duymakta ve canı çok acımaktadır. Sabır diye diye akşam olur, yemekler yenir, bulaşıklar Ceren tarafından yıkanır. Tam her şey bitti artık eve gideceğiz derken, Selma Hanım’ın sözleriyle Ceren’in dünya başına yıkılır. Selam Hanım, çok yorulduğunu ve Ali’nin tüm çamaşırlarını Ceren’in yıkamasını istediğini söyler. Ceren Yusuf’a bakar. Yusuf’tan bir şeyler söylemesini bekler. Ama, bu bekleyiş boşunadır. Yusuf sadece olur anlamında başını sallamaktadır. Nasıl böyle bir şey olabilir, Ceren kayınbiraderinin çamaşırlarını yıkamak zorunda mıdır? Zavallı Ceren buna da evet demek zorunda kalır. Aslında bu evet cevabının, bundan sonra her zaman Ali’nin tüm çamaşırlarını yıkamasına sebep olacağının farkında değildir.
Yaşadıklarıyla zaten psikolojisi bozulan Ceren, Selma Hanım’ın haftada en az iki üç defaya çıkan ev ve yemek ziyaretleriyle iyice bunalmış durumdadır. Zaten derdini kimseye anlatamamakta, sadece okulda geçirdiği zamanlarda kendini rahat hissetmektedir. Yine bir gün yemek için Ceren ve Yusuf’a giden Selma Hanım sofrada durup dururken söylediği şu sözlerle ortamı iyice germiştir.
“İki oğlan anasıyım,
Malların mayasıyım.
Köşe yastığıyım,
Minder yaması değilim.
Oğlumun ekmeği,
Eviririm yerim,
Çeviririm Yerim.”
Bu sözler karşısında hem Yusuf hem de Ceren bakakalmıştır. Her ikisi de ne diyeceğini bilememiştir. Zaten gergin olan Ceren, bu sözlerle Selma Hanım’ın ne demek istediğini anlayamamıştır. Zaten evliliklerine yeterince müdahale etmekte ve huzurlarını bozmaktadır. Ondan yemeği kıskanan veya ona neden yemek yiyorsun diyen de yoktur. Neden böyle davranmaktadır ? Devamlı laf söyleyerek ne elde etmeyi amaçlamaktadır ? Sonuçta biri oğlu biri de gelinidir. Bir anne ikisinin mutluluğundan başka ne isteyebilir ki? Bütün bu sorulara ne Yusuf ne de Ceren cevap bulamamıştır.
Yusuf, son yaşananlardan sonra Ceren’e hak vermeye başlar.
Mutludur Ceren, hem evliliğe hem de geleceğe dair hayaller kurmaktadır. Bir tafaftan da okula gidip gelmektedir. Cana yakınlığı ve çocuklarla ilgilenmesinden dolayı ilçe halkı tarafından çok sevilmektedir. Yanlarında kaldığı aileye de alışmış ve onları benimsemiştir. O da ailenin bir ferdi gibi yaşamaktadır. Bu arada Yusuf, hem özlem çekmekte hem de düğün hazırlıkları ile ilgilenmektedir. Sayılı gün çabuk geçer, yaz tatili zamanı gelir. Ceren için hem çok sevdiği ilçeden, hem yanında kaldığı aileden hem de öğrencilerinden ayrılma vakti gelmiştir. Bu ayrılık geçici bir ayrılık değildir. Ceren yazın evlenecek ve eşinin şehir merkezinde çalışması nedeni ile tayini çıkacaktır. Her ne kadar artık ilçeye dönmeyecek olsa da ilçedeki sevenleri ile ilişkilerini kesmeyeceklerine dair söz vermişlerdir birbirlerine. Ceren ve yakınları göz yaşlarını tutamışlardır ayrılırken. Çok değil bir iki ay sonra düğünde görüşecek olmanın tesellisi ile ayrılmışlardır.
Ceren’in dönmesi ve düğünün yaklaşması sebebi ile hazırlıklar hızlanmış, aileler dolayısı ile de Ceren ile Yusuf daha sık görüşmeye başlamışlardır. Arada bazı tatsızlıklar yaşanmakta, bu da hem Yusuf hem de Ceren’in canını sıkmaktadır. Aslında onları kendi hallerine bıraksalar işler daha kolay yürüyecek ve çözülecektir. Her ikisi de düğün bittikten sonra herşeyin düzeleceği ve tüm sorunların çözüleceğini düşündükleri için sabretme yolunu seçmişlerdir. Sonunda tüm eşyalar alınmıştır. Sıra kiralık bir ev bulmaya gelmiştir. Annesi yalnız yaşadığı için, Yusuf annesine yakın bir yerden ev tutmak istemektedir. Ceren ise, yaşananların da etkisi ile her iki tarafa da uzak bir yerden ev tutalım demektedir. Yusuf’un annesi ve kardeşi küçük bir mahallede kendilerine ait eski bir evde yaşamaktadır. Ev, eski zamanların mimarisi ile yapılmıştır. Bazı kısımları ahşaptır. Yusuf Ceren’e, yakın olmalarının her ikisinin de çalışması nedeni ile kolaylık sağlayacağını söyler ve sorar. Yakın oturmamızın ne zararı olabilir ki? Bu soru karşısında iyi niyetli Ceren “Hiç…” der ve Yusuf’un düşüncesini kabul eder. Şimdi sıra Yusuf’un mahallesine yakın bir yerde ev bulmaya gelmiştir. Uzun aramalardan sonra, mahalleye 200 – 300 metre uzakta bir apartman dairesi bulunur. Hemen ev temizlenir, alınan eşyalar ve çeyizler getirilip yerleştirilir. Artık düğün için herşey hazırdır.
Düğün günü gelmiştir. Yusuf ve Ceren hem heyecanlı hem de çok mutludurlar. Aylardır bekledikleri gün gelip çatmıştır. Şöyle bir geriye baktıklarında zamanın ne çabuk geçtiğinden bahsederler. Her iki tarafın ailesi de aynı şehirden olduğu için, fazla davetiye dağıtılmış ve çağırılan davetlilerin çoğu da katılmıştır. Düğün salonuna girerken Ceren’in kalbi yerinden çıkacak gibi atmaktadır. Düğün başlar, önce nikah kıyılır, sonra takı merasimi derken gecenin sonu gelmiştir. Ceren ve Yusuf yorulmuşlar ama muratlarına ermişlerdir. Artık onlar için sürprizlerle dolu yeni bir hayat başlamıştır.
Her ikisi de mesutdurlar. Evliliğin ilk zamanları hem büyüklere gitmekle hem de eve gelen misafirleri ağırlamakla geçmektedir. Yaşadıkları yoğunlukta gelen bir haberle mutlu olurlar. Yusuf bulunduğu okula müdür yardımcısı olarak atanmıştır. Bu koşuşturma arasında yaz tatili bitiverir. Artık okullar başlamıştır. Yusuf sabah evden çıkmakta akşam eve gelmektedir. Ceren ise yeni okulunda sabahçıdır. Sabah Yusuf ile evden çıkmakta öğleyin eve gelmektedir. Öğleden sonra da ev işleri ile uğraşmaktadır.
Yusuf’un annesi Selma Hanım genç yaşta kocasını kaybetmiş ve çocuklarını yalnız büyütmüştür. Yapısı itibarı ile tam tanlamı ile bir Osmanlı kadınıdır. Yalnız yaşamanın da etkisi ile özgür yaşamayı sevmekte, lafını sakınmamakta ve oğullarını da çok kıskanmaktadır. En büyük çocuğu Ayşe’yi evlendirmiş biri erkek biri kız olmak üzere iki torunu olmuştur. Tüm ilgisi iki oğlunun üzerindedir. Yusuf eline işini almış ve evlenmiştir. Hem annesi hem de Yusuf evin en küçüğü Ali’yi bir iş sahibi yapmak için uğraşmaktadırlar. Ali hızlı yaşamayı seven ve yakışıklı bir çocuktur. Bu nedenle kızlar peşini bırakmamaktadır. Bu nedenle Ali’nin devamlı kontrol edilmesi ve uzatmadan Lise son sınıfı bitimesinin sağlanması gerekmektedir. Bu da hem Yusuf’u hem de annesini yormaktadır.
Ali öyle haylazdır ki, arada bir gelip Ceren’den kız arkadaşlarına yazacağı mektuplar için tüyo almaktadır. Dönem sonu gelmiş ve nihayet kazasız belasız Ali Lise’yi bitirmiştir. Kader bu ya tam da bitirdiği sırada Polis Okulu sınavları açılmıştır. Yusuf’un da teşviğiyle Ali sınava girmiş ve kazanmıştır. Artık o da Selma Hanım’ın yanından ayrılacaktır. Selma Hanım’ı bir düşünce alır. Atık yalnız yaşayacaktır. Zaman geçer ve Ali’nin gitme zamanı gelir. Yusuf Ali’yi Ankara’ya Polis Okulu’na yerleştirmeye gider. Artık, Selma Hanım yalnızdır. Ceren ve Yusuf’u zor günler beklemektedir.
Ceren’den olumlu geri dönüşü alan babası, Yusuf’un ailesine gelip istemeleri için haber gönderir. Yusuf ve Ceren çok heyecanlıdır. Beklenen gün gelir çatar. Annesi, amcası ve Yusuf Ceren’i istemeye giderler. Hoş bir sohbetten sonra Yusuf’un amcası sözü alır ve Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile Ceren’i babasından ister. Kısa bir süre sessizlikten sonra, hayırlı olsun cevabı gelir Ceren’in babasından. Yusuf uzun süredir hayalini kurduğu Ceren’ine kavuşmuştur. Hemen aileler nişan için gün konuşmaya başlamışlardır. Küçük şehir laf söz olur derler. Hemen işin adını koymak ve en kısa zamanda yüzükleri takmak gerek diye kendi aralarında konuşurlar. Onlar konuşadursun, Yusuf ve Ceren’in yalnız kalıp konuşabilmek için içi içini yemektedir. Ama eskiden ne mümkün öyle ayrılıp başka bir odada konuşabilmek. Kaderlerine razı olup, büyüklerin konuşmalarını dinlemekle yetinirler. Bir hafta sonrası için nişan günü kararlaştırılmıştır.
Bu bir hafta, ne olduğunu anlamadan nişan alışverişi ve hazırlıkları ile geçiverir. Nişan günü yüzükler takılır ve artık gizli saklı diye bir şey kalmamıştır. Rahat rahat görüşebileceklerdir. Tabi ki bu Yusuf ve Ceren’in fikridir. Ceren’in babası disiplinli ve katı bir insandır. Her ne kadar kızını katıldığı davetlere götürse, onunla davetlerde dans etse de devamlı kızının dışarılarda nişanlısı ile görünmesini istemez. Bu durum, her ikisi için de bir hayal kırıklığıdır. Onlar bu duruma üzülürken, asıl onları bekleyen sürprizden habersizdirler. Çok değil bir iki hafta sonra, Ceren’in tayininin bulundukları ilin bir ilçesine çıktığı haberi gelir. Hem Ceren’i, hem Yusuf’u hem de aileleri bir düşünce alır. Nasıl olacaktır ? Ceren orada nerede kalacaktır ?
Küçük bir ilçede kalacak yer bulmak çok zordur. Ceren’i yanına alan babası, ilçeye kızını yerleştirmeye gider. Gittiklerinde beklediklerinden de az imkanlarla karşılaşırlar. İlçede fazla ev yoktur. Öğretmenler için ayrılmış bir lojman da bulunmamaktadır. Genç ve nişanlı bir kızın yalnız başına bir evde kalması da doğru değildir. Küçük yerde laf söz olur diye düşünür babası. Şehirdeki tanıdıkları bir ailenin de vasıtası ile ilçede bir ailenin evindeki boş bir odaya yerleştirir Ceren’i.
Ceren hala olanların etkisindedir ve ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. Birkaç hafta içerisinde o kadar çok şey yaşamıştır ki kafası karmakarışıktır. Bir anda kendisini bir ilçede, hiç tanımadığı bir ailenin yanında bulmuştur. Bir taraftan aklı da Yusuf’tadır. Birbirlerini tanımak için kullanacakları zamanları birbirlerinden ayrı geçireceklerdir. Telefon imkanı da yoktur. Bütün sorunlar bir yana, Ceren ailesinden ilk defa ayrılmaktadır. Babası Ceren’i yerleştirdikten sonra geri dönerken, Ceren’in hayatında yepyeni bir dönem başlamıştır.
İlk günler zor geçse de yanlarında kaldığı ailenin de sevecen tavırlarıyla Ceren yeni görev yaptığı ilçeye alışmaya başlamıştır. Sıcak bir aile ortamı sağlamışlardır Ceren’e. Yeni okulundaki öğrencilerden de çok memnundur. İlçedeki herkes öğretmenlere çok değer vermekte ve bir dediği iki olmamaktadır. Ceren ayda bir defa, hafta sonları şehre ailesinin yanına dönmekte ve bu sırada Yusuf’la da görüşmektedir. Beraber o kadar az zaman geçirmektedirler ki ne birbirlerini tanımaya ne de anlamaya vakitleri olmamaktadır. Bütün zamanlarını; düğün hazırlıkları ve düğün alışverişi ile geçirmektedirler. Bu durum her ikisini de rahatsız etmektedir. Yusuf, yaşının da getirdiği olgunlukla durumu normal karşılamakta, her ayrılış da gözlerinden yaşlar süzülen Ceren’i teselli etmeye çalışmaktadır.
Ceren yine bir gün okulda geçen yorgun bir günden sonra kaldığı eve döner. Hem yorgunluğun hem de hasretin etkisiyle uzaklara dalmışken birden odasının kapısının çalınmasıyla irkilir. Kendini hemen toparlayarak buyurun der. Kapıyı çalan evin hanımıdır. Kızım sana bir mektup var der. Ceren şaşırmıştır. Ne mektubudur bu ? Teşekkür ederek, hemen mektubu alır ve kapıyı kapatır. Heyecanla mektubu kimin gönderdiğine bakar. Mektubu gönderen Yusuf’tur. İçindeki tüm kasvet bir anda dağılıverir ve mektubu okumaya başlar.
“Cerenim, Gonca Gülüm, Hayatımın Anlamı…” diye başlayarak devam etmektedir mektup. Ceren okudukça hem mutlu olmakta hem de o yeşil gözlerinden yaşların akmasına engel olamamaktadır.
Ne çabuk tüketiyoruz günleri,
Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü…
Anlamlar yükleyip bir gün yaşıyoruz,
Sonra unutuyoruz herşeyi.
Oysa her gün önemli,
Anneler, babalar, kadınlar…
Ne kadar klavye insanı olduk,
Kutlamalarımız bile anlamsız !
Sadece sosyal medyada paylaşılan bir cümle.
Bunda bile ifade edemiyoruz, etmiyoruz kendimizi,
Bir söz, bir resim paylaşarak geçiştiriyoruz herşeyi.
Yazık insan olup göstermiyoruz, gösteremiyoruz her gün,
O bir gün gösterdiğimiz hassasiyeti.
Ecir Uğur KÜÇÜKSİLLE